Alçak Tabure
savaşın ortasında,zırhımı çelikten sanardım.
öyle bir kılıç sallardım ki gecenin karanlığında
gaybın öfkesi kılıcımdan akardı
aklıma gelmezdi ademden olduğum,
aklıma gelmezdi bazı fiillerin yasak olduğu.
balçıkta bulunca kellemi,
hatrıma çalındı bugünde saklı dünün gizi,
serden geçen bendim,
akıp giden benim kanımdı.
benim kavgam başka!
dar kelimelerim bir dar ağacından
ilmek boynuma kolye gibi yaraşır,
geçtikçe zaman ve olaylar
hatrıma çalınan sesler de bulanıklaşır.
bir tren çınlaması raylardan gelen,
uzak çok uzak bir hatıra,
benim kavgam yeniden başlar.
işte o gecenin gözleriyle sabaha bakmak,
ayışığında parlayan çehrenin hatlarında saklı vedayı
iğneleyen sözlerimin küfür ağırlığıyla
olmayacak kadar güzel yarınları beklemekti.
gecenin gözleriyle sabaha bakmak,
en ummadık anda ummanda bulmaktı kendimi.
denizin ortasında yahut anakarada
ipek giysilerin, narin ellerin kollarında
düşüncemin yağmurlu gecelerde boğulmasıydı
ve böyle bir gecede tek heceyi tanımlar oldum
bir ceza kesilmişti ömrüme
ödenmeyen bir diyet olmalıydı.
benim kavgam önceleri görülmüş sanardım
sırtımı yaslardım gündüzünde görmediğim yüzlere
kaybetmenin acısını akıttım sanardım
benle işi yalnız tarih meraklısı olanlardı
böyle de beklerdim ölümü böyle de akıp giderdi zaman
parlamasa alev yangın da çıkmazdı.
sonum belki de yangının hakkıydı.
oysa yeminliydim;
gözlerim aynadaki beni görmeyecekti
kavgamın tekrarı olmayacaktı
öylece akıp gidecekti zaman
öylece bekleyecektim kavuşma meleğini.
neden gözlerinde kutlu bir sefer gördüm
her soruya cevap bulma derdiyle geldim bugüne
şimdiki zaman, kurduğum kötü ihtimallerin en’lerine yazılır.
Ve mutlak bir duygunun arzusu,
yaş aldıkça bende kaybolur oldu.
benim kavgam zamanla benle yıpranır.
cephelerin ardına kurşun taşıyacak kağnılar yılgın
tetik çekecek parmakların ucunda
son nefes öncesi yanan sigara
yanılgılarımın hesabını yapmak da yersiz
onca gün onca gençlik nereye kurban edildi?
ilk fermanla başlayan çekiç sesleri,
parlak kılıçlar ve zırhlar,
hiç çamur görmemiş nallar çakılırdı atların ayaklarına,
rüzgar değmemişti bile bayrak kumaşlarına,
şimdi ise herşey çamurdan ve çamurda
anlatılmaz bazı düşünceler,
yüksek rahat sandalyelerde,
sırtta ve boyunda ağırlaşan
rahatsız alçak tabureler gerek.
tabureye düşmeyecek kadar yükselmiş omuzlara
aynı kalmak da küfür gelir.
karanlık gecelerin aydınlık mehtabında sorma
suçun kutlu zaferi arzulamakta değil.
doğacak güneş yarının hakkı
dar kelimelerim bir dar ağacından
ilmek boynuna kolye gibi yaraşır
senin kavgan başka
yaşanmayan günlerimin yaşadıklarımı geçtiği yaşta
selalardan biri selamım olur
hiç okuyamadığım gazellerim
bir gün hatra çalınmayacak belki ama
türküm dillerde dolanacak
bozkırın ortasında üç telli bir sazda adın
yanık bir sesle haykırılacak;
ben, ben olduğum için mi?
-Adem GÖKÇE
Yazara ait daha fazla içerik için tıklayınız: Adem GÖKÇE