Her meslek
uygulanma aşamasında doğası gereği bir çok zorluğu da beraberinde getirir. Bu
zorluklar ortadan kaldırılamaz niteliktedir ancak uygulanacak politikalarla bu
meslek erbabına kolaylıklar sağlanabilir ve oluşabilecek zararlar minimize
edilebilir.
Bir de her
mesleğin uygulanma aşamasında suni zorluklar, engeller vardır ki bunlar uygulanan
yanlış politikalar neticesinde ortaya çıkarlar. İşte Türkiye’de bu yanlış
politikalar nedeniyle zorluk çeken mesleklerden biri de Fizyoterapi...
Geçtiğimiz 8
Eylül, Dünya Fizyoterapistler Günü’ydü.
Doktor
tarafından tanısı konan hastalığın tedavisinde, ameliyatlardan sonra hastanın
sağlığını kazanmasında rol oynayan bu insanların doğru düzgün bir yasal
güvenceleri olmadığını, sadece kanunda mesleğin tanımlanmakla yetinildiğini
biliyor muydunuz?
Peki
tanımlanmalarına rağmen, fizyoterapistlerin yetkin olduğu konularda başka
meslek gruplarının yetkinmiş gibi davrandığını?
Son dediğimi
biraz daha açayım isterseniz.
Fizyoterapistler,
doktor tarafından tanısı konulan rahatsızlığı tedavi ederken hastalara belli,
günlük-haftalık egzersizler verirler. Bu egzersizlerin bazısını hastanın evde
kendisinin yapmasını ister bazısını ise kendileri yapar veya kendi gözetimleri
altında yaptırırlar. Fakat fizyoterapist olmayıp “Ya ben de anatomi dersi
gördüm, zaten sporla alakalı bir alanda da eğitimim var, ben de egzersiz
vereyim.” diyen bazı meslek erbabı kişiler, kendilerine gelen insanlara bir
takım egzersizler veriyorlar.
“Ne var
canım bunda” diyebilirsiniz. Fakat bu yanlış uygulama, hep hastanın veya
egzersizin muhatabı olan kişinin sağlığını olumsuz yönde etkiliyor hem de bu konuda
uzman kişilerin mesleklerini yapabilmelerini engelliyor.
Bir
iktisatçının veya siyaset bilimcinin sırf hukuk dersi görüyor diye davalarda
avukat olabilmesinin önünün açılmasını talep etmek ne tür bir abukluksa, bu da
o tür bir abukluk.
Televizyonlarda
fizyoterapist veya doktormuş gibi çıkıp kendince “Aha işte bel fıtığı böyle
geçirilir.” diyerek tarifler veren kimselerden bahsetmiyorum bile. Emin olun
öyle saçmalıklarda var ki Çok Güzel Hareketler Bunlar’daki “Hık-Mık-Zık” hareketi
bile bel fıtığının iyileşmesinde bu tedavi(!)lerden daha etkili olur.
Bir de her
tarafa üniversitelerin açılmasıyla, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümü de
birçok üniversitede açıldı. Elbette açılmalı. Açılmasına asla karşı değiliz fakat
açılırken hani bu bölümden dört sene sonra insanlar mezun olacak, ondan sonra
iş arayacaklar falan diye düşünülmeliydi. Daha fakülteler açılmadan, ilk
öğrenciler bölüme kabul edilmeden bu insanlara istihdam yaratılmalıydı. Ama
maalesef bir çok yeni mezun iş bulamıyor, iş bulma gayretlerinin sonucunda
olumsuz yanıtlarla karşılaştıklarında da bazısı mesleği
ile alakası olamayan bir alana yöneliyor, bazısı askere gidip, askerde kalmaya
çalışıyor, bazısı da evleniyor.
“Aman iş
arayana iş çok, arasınlar bulunur.” diyebilirsiniz ama unutmayın herkesin yukarılarda
amcası-teyzesi yok.
Bu
bahsettiklerim benim bahsedebildiklerim. Emin olun daha ne tür zorluklar
çekiyor bu insanlar. Bu mesleğin niteliğine yakışmayan maaşlarda çalışmak
zorunda kalıyorlar mesela…
Her şeye rağmen, tüm zorluklara rağmen mesleğine dört elle sarılan tüm fizyoterapistlerin 8 Eylül’ü kutlu olsun. Umarım ki gelecek 8 Eylül daha güzel bir 8 Eylül olur. Sorunsuz, engelsiz ve mutlu olur…
-MUSTAFA SAFA TÜRE